22 Nisan 2010 Perşembe

Cilt ve Deri Çatlakları

Cildin esnekliği vücudun her yerinde aynı değildir. Dokulara esneklik veren maddelerin eksikliği halinde cild çatlar, özellikle karın ve göğüs bölgesinde uzun parlak çizgiler oluşur. Bu durum genellikle, hamile kadınlarda ve birden kilo alma halinde görülür. Ancak, kimi zaman genç kızlarda da rastlanır.

Çat­laklar bir kere ortaya çıktımı tamamiyle giderilmesi mümkün değildir. Bu yüz­den, en küçük bir çatlak farkedilir, farkedilmez hemen tedbir alınmaya başlan­malıdır. Cildin çok gerildiği kısımlara esneklik kazandırmak için özellikle ha­milelik sırasında her gün karın ve kasık bölgesine bacakların üst kısımlarına içinde, dokulara elastikiyet kazandıran maddeler bulunan özel kremler veya tatlı badem yağı sürülmelidir. Bu işlem hamilelik sırasında düzenli olarak uygu­landığı takdirde yeni çatlakların oluş­ması önlenir. Mevcut çatlaklar üzerinde pek az etkilidir.

Selülit, selülitin Sebepleri ve Tedavisi

Hücreleri birbirine bağlayan dokula­rın zehirlenmesi olan selülit, yaş, vücut yapısı, kilo farkı gözetmeksizin her iki cinste de görülmekle birlikte, daha çok kadınlarda rastlanılan bir durumdur. Bağlayıcı dokuların zehirlenmesi sonu­cunda cild altında yağ, su ve vücut ar­tıklarıyla dolu kesecikler meydana gelir.
Selüliti teşhis etmek son derece basit­tir. İşaret ve baş parmağınızla etinizin bir yerini sıkıştırın. Eğer cildiniz porta­kal kabuğu gibi pütür pütürse, bu selülittir.
Selüütin çeşitli sebepleri vardır. Yan­lış bir beslenme, karaciğer ya da böbrek­lerin düzensiz işlemesi, sinirsel gerilim­ler, kaygı, düzensiz bir hayat, hareket­sizlik başlıca etkenlerdir. Uzmanlar, or­ganizmanın kronik olarak zehirlenmesi­ne sebep olabilecek her şeyin, dolaylı ya da dolaysız olarak selülite yol açabilece­ği konusunda birleşiyorlar. Selülitin başlıca sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:Selülit
Hormonların etkisi: Selülitin kadınlar­da görülmesi hormonlarla ilgisi olduğu­nu düşündürmektedir. Özellikle, adale­ler arasındaki bağların gevşemesine ve bunun sonucu olarak da fazla suların do­ku arasındaki boşluklara dolmasına, östrojen hormonunun sebep olduğuna inanılmaktadır. Nitekim östrojenin (dişi­lik hormonu) en çok salgılandığı âdet ön­cesi günlerde, kadınların vücutlarında bir şişkinlik hissetmeleri boşuna değil­dir.

Kötü beslenme: Karaciğer ve sindirim sistemini zorlayan her türlü besin zarar­lıdır. Söz gelimi, aşırı tuzlu, yağlı ye­mekler (salam, sosis, soslar, kızarmış patates, mayoneiz, kutu balığı vb.) alko­lün ve çikolatanın olumsuz etkisi vardır. Kısacası, karaciğeri yoran her çeşit ağır yemekten kaçınmak gerekir. Karaciğe­rin eritemediği bütün zehirler kana karı­şır ve dokularda birikerek selüliti mey­dana getirir.

Hareketsizlik: Gün boyu evde, büroda oturmak, kan dolaşımını yavaşlatır. Kir­li kan yer çekimi gücünü yenerek kalbe geri dönmekte zorlanır. Bunun sonucu olarak da hücrelerin temizlenme oksijene kavuşma süreci yavaşlar. Selü­liti yenmek için, hareket etmek, spor yapmak, bol bol yürümek yerinde olur.

Kaygı gerilim halleri: Duygusal ha­yatla, bedensel hayat arasında sıkı, yalan bir bağ vardır. Utangaçlık yüz kızarma­sına, korku titremeye, kaygı mide kram­pına, heyecan boğaz düğümlenmesine yol açar… Bu yüzden günlük hayatı et­kileyen gerilim ve kaygıların bağ doku­ları ve hücresel metabolik mekanizmalar üzerinde olumsuz etkiler yapabileceği düşünülmektedir.
.
Çok sıkı giyecekler: Vücudu aşırı dere­cede sıkan, bastıran her şey, kan dolaşı­mını etkiler ve dolayısıyla belli noktalar­da selülit oluşmasına yolaçar. Bu yüz­den, çok sıkı korse ve sutyenler, aşırı dar pantolonlar, ya da kemerlerden ka­çınmalıdır.

Yüksek topuklar: Ayağın serbestçe hareket edebilmesi için, çıplak ayakla yürümek idealdir. Ama düz, ya da alçak topuklu ayakkabılar da uygundur, önemli olan çok yüksek topuklu ayak­kabılarla ayağı, bacak ve omurgayı zor­lamamaktır. Eğer vücut ağırlığı topuk ve tabandan öne doğru kayarsa kanın kalbe dönüş mekanizması yavaşlar, zor­laşır.
Bunlar selülitin en yaygın sebepleri­dir. Ama selülite yol açabilecek daha birçok faktör sıralayabiliriz. Sözgelimi, sigara bunlardan biridir.
Sigara içenlerin solunum yollan artık­lar ve bronşların kronik iltihaplanması ile tıkalıdır. Bu durumdaki ciğerler tok­sinleri (zehirli maddeler) dışarı atamaz­lar. Bu artıklar belirli bir yerde toplanır.
Selüliti ortadan kaldırmak için özel bir ilâç yoktur. Organizmayı birikmiş toksinlerden kurtarmak için bazı temel kurallara uymak en doğru yoldur.
Öncelikle beslenmeye dikkat etmek gerekir. Alınan besinler sadece düşük kalori değil, aynı zamanda vücudu tok­sinlerden (zehir) arıtıcı da olmalıdır. Hatta bu konuda gerekirse bir diyet uz­manına danışmakta da yarar vardır.

İkinci olarak, çok hareket etmeye ça­lışmalıdır. Eğer işiniz icabı uzun süre oturmak zorunda kalıyorsanız, arasıra kalkıp biraz yürüyün. Asansör yerine merdivenleri tercih edin. Günün belirli bir anını jimnastiğe ayırın. Ama bu jim­nastik hareketlerinin bir angarya haline gelmemesine dikkat edin. Baştan savma yapmayın. Jimnastik, istekli yapıldığı takdirde yararlıdır.
Huzurlu olmaya çalışın. Kaygı, gerilm ve korkuyu yenerek de selülitle başa çıkabilirsiniz. İçtenlikle kendi kendinizi tahlil etmeye çalışın. Problemlerinizi çö­zümlemeye, hayata daha az dramatik bir gözle bakmaya çaba gösterin. Her tür eksiklik, aşağılık duygusundan kur­tulun.
Ayrıca uzman bir masajcı tarafından yapılacak özel, etkili bir masajla mevcut selülitlerin bir ölçüde eritilmesi de müm­kündür.

Ses Kaybı

Sesin tamamen kaybolması (afoni) veya kısılmasının sebebi, ses tellerinin hastalanması veya ses telleri sinirlerinin bozulmasıdır. Çeşitli gırtlak hastalıkları, üzüntü, sıkıntı, stres, çok konuşmak ya da bağırmak, çok soğuk veya sıcak içmek gibi bir takım sebepler ses kısıklığına sebep olabilir. Aşağıdaki bitkisel formüllerden istifade edilebilir.Ses kaybı

Tedavisi:

* Sabah ve akşam üçer diş sarımsak çiğnenir ve yavaş yavaş yutulur.

* Bir çay bardağı limon suyuna bir tatlı kaşığı tuz konur. Dört saat arayla gargara yapılır. (Gargaralar 2 -3 dakika sürmelidir.)

* Sabah ve akşam birer adet bıldırcın yumurtası içilir. Sabahları çiğ olarak birer adet yumurta içilir. Lahana robottan geçirilir. Elde edilen su balla tatlandırılarak, günde üç defa birer çay bardağı içilir.

* Kara lahana yaprakları kaynar suya sokulup çıkarılır. Boğaza zeytinyağı sürüldükten sonra üzerine sarılır.

* 25 gr. toz haline getirilmiş hardal tohumu, yarım kilo balla karıştırılarak macun haline getirilir. Günde üç defa birer kaşık yutulur.

* Bir miktar nohut pişirilir, suyu süzülür. Balla tatlandırılarak, günde iki defa birer yemek kaşığı suyu içilir.

* Bir miktar nohut pişirildikten sonra sirke içinde ezilir. Günde iki defa birer yemek kaşığı yenir.

* Bir miktar meyan kökü süzgece konur, üzerine damla damla su dökülür. Süzgecin altına toplanan meyan kökü suyundan günde 3 – 4 bardak içilir.

* Ağızda çiğnenerek ‘kebabiye’ yutulur. Ağızda zencefil kökü emilir.

Sağırlık

İki çeşit sağırlık vardır. Birincisine iletme sağırlığı denir. Bu tür sağırlık, kulağın ses dalgalarını iç ku-lağa ileten kesimdeki bir yapı bozukluğu veya bir hastalıktan ileri gelir. İkinci çeşit sağırlık ise, kulağın sesleri algılayan kesimindeki yapısal bir bozukluk veya hastalıktan ileri gelir.

Sonradan meydana gelen sağırlık veya işitme kaybı arızalarında, aşağıdaki bitki formülleri kullanılabilir.

Tedavisi:

* Halis üzüm sirkesi, cam veya emaye bir kapta kaynatılır, meydana gelen sirke buharı kulak içine tutulur.

* Bir avuç zeytin yaprağı, 2 – 3 bardak suda kaynatılır, Meydana gelen buhar, sabah – akşam yarım saat süreyle, ağızdan alınıp burundan veya ağızdan alınır.

* Toz haline getirilmiş 50 gr. çörekotu ile 50 gr. sinameki karıştırılır. Bir litre suya iki kaşık konur, on dakika kaynatılır. Balla tatlandırılarak günde iki bardak içilir.

* 50 gr. karabaş otu bir litre suda on dakika kaynatılır. Balla tatlandırılarak günde üç defa birer çay bardağı (ayrı ayrı veya karıştırılarak) içilir.

* Bir adet soğanın robotta suyu çıkarıldıktan sonra, sabah ve akşam birer fincan içilir. Siyah ve beyaz turpun robotta suyu çıkarıldıktan sonra, günde üç defa birer fincan içilir.
sagirlik
* Kaynamakta olan yarım litre suya, bir miktar mercan köşkle aynı miktarda kardeş kanı karışımından birer kaşık konur. Beş dakika demlenir, günde üç defa birer çay bardağı içilir.

* Kaynamakta olan yarım litre suya 25 gr. kedi otu atılır. Beş dakika demlenir, günde üç defa birer çay bardağı içilir.

* 50 gr. kişnişle 50 gr. üzerlik toz haline getirilir. Bir kilo balla karıştırılarak macun kıvamına sokulur. Günde üç defa birer kaşık yenir.

* Kaynamakta olan 100 cc. suya, 5 gr. yasemin çiçeği konur, bir dakika daha kısık ateşte demlenir. Balla tatlandırılarak günde üç defa birer çay bardağı içilir. Çiçeklerinden elde edilen yağla, alın, ense ve şakaklar ovulur.

Saç Kıran

Saçların pul pul atıp dökülmesine saçkıran tabir edilir. Daha çok stres ve üzüntüden olur, ancak mikrobik de olabilir.

Tedavisi için aşağıdaki bitki formülleri uygulanır.saç kıran

Tedavisi:

* İki diş sarımsak bir çay kaşığı barutla karıştırılır ve saçın döküldüğü yerler bu karışımla iyice
ovulur. Bu uygulama bir hafta süreyle her gece tekrarlanır.

* Havanda dövülen bir miktar sarımsak tuzla karıştırılır ve saçın döküldüğü yerler bu karışımla iyice ovulur. Bu uygulama bir hafta süreyle her gece tekrarlanır.

* Saçın döküldüğü yer kesmeşe-kerle inceltilerek, bölgeye sirke ruhu sürülür. Bu uygulama haftada bir defa tekrarlanır.

* Bir baş soğanın robottan geçirilerek suyu çıkarılır. Saçın döküldüğü yer kesmeşekerle ovularak deri inceltilir. İnceltilen deri soğan suyu ile ovulur. Bu uygulamaya saç dökülmesinin durması ve yeni saç çıkmaya başlamasına kadar devam edilir. (Ancak, her akşam şekerle ovmaya lüzum yoktur.)

Süt Bebeğinin Oyuncakları

OYUNCAKLAR

Süt bebeğinin oyuncakları

Tehlikesiz, esnek gereçten yapılmış, yıkanabilir ve çekici olmalıdır. Oyuncaklar birer etkinlik ve zihinsel uyanma kaynağı olduğundan, yetişkinler bunları çocuğun hareket ve düşünme olanaklarına uygun seçmelidir.
Görüş alanı kısıtlı olan süt bebeği için bile pek çok oyuncak vardır.
Boncuklu hesap tahtası
Dikkat ve tutma yeteneklerini geliştirmek son derece yararlıdır.


Hareketli oyuncaklar
En küçük yaştan başlayarak odaya neşe katarlar. Piyasada çok güzelleri vardır. Evde de, gözalıçı renklerde yapılabilirler.

Bebek oyuncakları
Tutma yeteneğinin gelişmesine paralel olarak 5. aya doğru verilebilir. Çocuğun bunları kolayca tutabilmesi ve tehlikesizce ağzına götürebilmesi gerekir: Kauçuk kuklalar (düdüğünün sağlam takılmış olmasına dikkat etmek gerekir); plastik gereçten kırılmaz çıngıraklar.

Pelüş oyuncaklar
Çok erken dönemde, yani ağızla sınama çağında bunların çocuğun eline verilmemesi daha doğru olur. Özellikle tüyler uzunsa, çocuğun bunları koparıp emme, dolayısıyle de boğulma ya da en azından kusma tehlikesi vardır.

Pelüşler yıkanabilir olmalı ve sık sık yıkanmalıdır. Bu nedenle, üstünde maden süsler bulunan oyuncaklardan kaçınmak gerekir. Sözkonuşu oyuncakların dikiş yerlerine de dikkat edilmelidir; bazı çocuklar bunların naylon dolgu maddelerini yemeyi başarmaktadır.

Parlak tahta oyuncaklar

Parklarının içinde otururken bebekler bunları çok sever. Ancak, parklara konan tahta oyuncaklardan pekçoğu boyalıdır, çocuklar da bunları emerken boyayı kaldırıp yuttuklarından, satın almamak daha doğru olur.

Küpler

Çocuklar bunları da çok sever. Yumuşak plastikten olanlar tercih edilmelidir.

Yüzen oyuncaklar

Süt bebeğini .oyalamak için banyosuna birkaç tane konabilir. Çocuk sudan hoşlanmıyorsa, bu oyuncaklar onu suya alıştırmakta yararlı olur.

Oyufî ve oyuncaklar, çocuğun hareket ve düşünce gelişmesinin değerli yardımcılarıdır. Oriun için de seçimleri büyük önem taşır. Büyükler oyuncak seçerken, yazık ki işin bu yönüne gereken önemi pek vermemektedirler.
Uyku, bebeğin ruhsal ve bedensel dengesi için mutlaka gerekli öğelerden biridir.

Bebeğin Hava Alması Gezinmesi

BEBEĞİN HAVA ALMASI

Gelişmek için bebeğin havaya, ışığa ve güneşe gereksinimi vardır.
İlk günlerde mevsime göre, pencere açık ya da aralık olarak odasında bırakılabilir.
Bebeğin ilk kez sokağa çıkarılması, mevsim ilkbahar ya da yazsa 15. güne doğru, kışsa ilk ayın sonuna doğru olmalıdır. Dışarda kalma süresi azar azar artırılır, başlangıçta 15 dakikayken yarım saate, sonra günde 2 saate yükseltilir. Çocuk kışın doğmuşsa, anne, güneşli günlerden yararlanmalı ve geziye en sıcak saatlerde, yani sabah 11 ile öğleden sonra 3 arasında çıkılmalıdır.
Bebek açık hava gezilerine alıştıktan sonra hava serin de olsa, hafif bir yağmur, hattâ biraz kar da yağsa, gezilerden vazgeçmemek gerekir.
Günümüzde çocuk arabaları çok iyi yapılmakta, kaput ve kapanabilir ön pencere ya da rüzgarlık, yeterli bir koruma sağlamaktadır. Hava serin-se, bedenin soğumasını önlemek için çocuğun yanına bir sıcak su torbası konabilir.
Sis, toz kaldıran rüzgar, çok soğuk hava du-rumundaysa, sokağa çıkmamak daha iyi olur.

Kent dışında oturanlar için sorun yoktur; çocuk bahçeden yararlanır, gölgede uyur, güzel ve sıcak havada cibinlik ile sineklerden korunur, daha büyüdüğünde ise bahçede oynar.

Kentlerde, annenin gürültüsüz ve yeşil bölgeler bulması gerekir. Çocuğu parklara, bahçelere, ağaçlı caddelere götürebilir. Kent havası benzin buharı, toz, kötü kokular ve gürültüyle yüklü olduğundan, gürültülü, kalabalık ve trafiği fazla olan sokaklardan kaçınmak gerekir. Oianak varsa, haftada bir banliyölere, ormana ya da açık alanlara götürülmelidir.

Büyük kentlerde üst katlarda oturuluyorsa. çocuğu havası sokaktan daha temiz olan balkona çıkarmak yeğ tutulur.

Gezintiler için rahat bir çocuk arabası gereklidir. Arabanın süspansiyonunun iyi olması, ayrıca tozdan ve egzos gazlarından biraz olsun korunabilmesi için yüksek olması gerekir. Çocuğu yağmurdan ve rüzgardan, fazla güneşten korumak için bir siperliği de olmalıdır.

Çocuk daha büyüyüp doğru düzgün oturabilir hale gelince, puset çok kullanışlıdır. Gene de kışın, çocuğu kötü hava koşullarından korumak için pusetine bir siperlik eklenmelidir. Yanma küçük bir şemsiye ya da güneşlik de eklenebilir. Bebek 10 -12 aylık olunca, parkları sevmeye başlar; orda başka çocuklar görür, ilk adımlarını atar, kumda oynamayı öğrenir, hattâ top peşinde koşmaya başlar.

Orman da çocuklar için iyi bir gezinti yeridir. Hava, kentte olduğundan çok daha temizdir, yaprakların hışırtısı, kuş ötüşleri, çocuk için oyalayıcıdır. Çocuk burada tam bir özgürlük içinde oynayıp, enerjisini harcayabilir.

Süt çocukları olanaklar ölçüsünde tren, otobüs gibi sağlıklı olmayan sıkışık yerlerden uzak tutulmalıdır. Mutlaka kitle taşıma araçlarına binmek gerekiyorsa, bunu kalabalık saatler dışında yapmalı, hava çok sıcaksa, taşıta binince çocuğun üstündeki fazla giyecekleri çıkarmak unutulmamalıdır.

Görüldüğü gibi, gezintiler sırasında alınacak bazı önlemler vardır:

— çocuk havaya ve ısıya göre giydirilmen, giyecekleri ne çok kalın, ne de yetersiz olmalıdır;

— gürültülü, yaya ya da araba trafiği yoğun sokaklardan kaçınılmalıdır;

— güvenli gezinti yerleri seçilmelidir: Çocuk yürümeye başlayınca her şeyi tanımak ister; göl ve dere kenarları tehlikelidir: Kıpırdayan ve görüntüleri yansıtan bu ayna gibi şey çocuğu çeker. Çocuğun refleksleri hızlı ve en beklenmedik zamanlardadır. Topun peşinden koşarken ya da güzel bir çiçeğe doğru eğilirken, dengesini yitirip suya ya da bir çukura düşebilir.

Annenin Günlük Yaşamı

ANNENİN GÜNLÜK YAŞAMINI DÜZENLEMESİ

Genç anne evine dönmekten büyük bir mutluluk duyar; ama ilk anların mutluluk duygusu çabuk geçer; bebek, varlığını herkese duyurur. Annenin günlük yaşamını düzenleme zamanı gelmiştir:
Biberonu hazırlamak, bebeğin üstünü değiştirmek gerekmektedir; gerekmektedir ama kolay değildir; süt, istendiği kadar çabuk ısınmaz; biberonun deliği ya çok dar, ya çok geniştir; geğirmesi gereken zamanda bebek bir türlü geğirmez. Annenin sinirleri bozulmaya başlar. İlk bebeğini doğurmuş bir anne için, ilk günler genellikle moral bozucudur. Doğum ertesinin fizyolojik yorgunluğuna eklenen ev işleri, sık sık hafif bir bitkinlik dönemine yolaçar. Bebek, ziyaretçiler için temiz olması gereken ev, ihmal edilmemesi gereken koca… program oldukça yüklüdür!


Her şeyden önce, günlük yaşamı iyi düzenlemek gerekir; ama hedef, doğumevinden dönüşün ertesi günü evi tertemiz yapmak, ütüsüz çamaşır bırakmamak, lokantalardaki gibi zengin ve çeşitli sofralar hazırlamak değildir. Genç loğusa her şeyi en iyi biçimde yapmak isterken bir sonrakini geciktirir; bu da onun sinirlerini gerer, sonuçta ruhsal bir çöküntüye yuvarlanabilir. Hiç bir şeyden zevk almaz olur, kendini koyuverir. Kocanın bu durumda yardımı büyük önem taşır. Kendini bir kenara itilmiş duymak yerine karısına güç vermesi, hattâ gerektiğinde yardımdan kaçınmaması gerekir.

Günlük yaşam, çocuğun yemek saatlerine bağlı olarak 3-3,5 saatlik bölümlere göre düzenlenir. Dolayısıyle annenin günlük uğraşlarını emzirmeler arasına sığdırması gerekmektedir. Biberon saatlerini de ailenin öteki işlerine göre o ayarlayacaktır. Sözgelimi 5,30, 8,30, 11,30 uygulaması, çocuklarını okula götürmesi gereken bir anneye göre değildir.

Kadının başka çocukları varsa, soruna pek yabancı değildir, dolayısıyle çözümleri de kolaylaşır.

İlk bebeklerini doğurmuş kadınların, günlük yaşamlarını çok iyi düzenlemeleri temel koşuldur. Her gün yerine haftada 2-3 kez alışverişe çıkmak (modern buzdolapları buna olanak vermektedir) bir çözüm yolu olabilir. Temizlik, çamaşır ve giyecek bakımı da haftanın öteki günlerine bölüştürülür. Anne ve babanın sessizlik içinde yemek yemelerimi sağlamak için, bebek, yemeklerden önce ya da sonra beslenmelidir.

Çevre düzene girdikten sonra,,dinlenme zamanı gelir. Bu saatlerde annenin biraz ferahlaması gerçekten gereklidir (bebeğin sık sık uyandırması yüzünden uykusuz geçen gecesinin biraz olsun acısını çıkarması da). Çalışan annenin, akşam eve döner dönmez, son biberondan önce bebeğe banyosunu yaptırması yararlı olabilir. Bu «törene» baba da katılabilir. Gerçi bu, emzirme ya da mama saatini biraz geciktirir, ama önemli değildir; banyonun yatıştırıcı etkisi de gece başlangıcında görülmeye başlayacaktır.

Bu saydıklarımız genel kurallardır. Her bebek ve ailesi ayrı bir olay oluşturduğundan, bu konuda katı kurallar vermekten kaçınmak gerekir.

Hamilelik Döneminde Ağız ve Diş Bakımı

GEBE KADININ AĞIZ VE DİŞ KORUMASI

Ağız ve diş korumasının amacı, kişinin yaşamı boyunca, ağız içi yapılarının sürekliliğini korumak ve daha iyiye götürmektir. Herkes, doğumdan başlayarak dişlerin korunması yönünde rol oynayan belli sayıda kesin kurala uymak zorundadır.

Dölyatağı içi yaşamın daha 27. gününde, diş organını oluşturacak yapıların hazırlandığı bilinmelidir. Böylece, olanakları oranında dinlenmesi ve her türlü hastalıktan kaçınması gereken gebe kadın için, genel sağlık korumasının ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. Aşırı ölçüde olmamak koşuluyla, yalın ve çeşitli beslenmesi, kalsiyum bakımından zengin, şeker bakımından yoksun olmalıdır.
BESLENME
Yeni doğmuş çocukta
Ana sütü, yeni doğmuş çocuğa en uygun besindir ve içindeki vitaminler yeterlidir. Demek ki beslenmeye her zaman ana sütüyle başlamak gerekir. Öte yandan, ana sütü emme, normal yüz-çene gelişmesini de sağlar; çünkü meme başı, kauçuk emziklerden daha serttir ve daha çok kas etkinliği gerektirir.

Çocukta
Süt, beslenmenin büyük bölümünü oluşturmalıdır. Geri kalanı, kalsiyum içeren yapraklı sebzeler, C vitamini veren meyveler ve taze sebzelerle sağlanır. Ayrıca hayvansal yağlar ve patates bol yenmelidir. Tahıllardan, D vitamini bakımından yoksul oldukları için, elden geldiğince kaçınılmalıdır.

Organizma aynı zamanda, çürüklere karşı çok önemli etkisi olan flüor gibi maddelere de gereksinir. Bu yüzden, çocuklara flüor hapları verilmesi öğütlenebilir. Son zamanlarda, içme sularının flü-orlanması konusunda uzun tartışmalar yapılmış ve Kuzey Avrupa ülkelerinde bu yöntem denenerek, çürük oranında çok belirgin bir düşüş gözlenmiştir. Çocuklarda çürük oluşmaması isteniyorsa, yemekler dışında fazla miktarda tatlı, şeker yemeleri önlenmelidir. Gerçekten dişleri bozuk çocukların hemen tümünde, çürüklerin sorumlusu tatlı maddelerdir. Aynı zamanda, çok sıcak ya da çok soğuk içeceklerden de kaçınmalıdır.

Erişkinde
Nicelik ve nitelik bakımından dengelenmiş bir besin rejimi gereklidir. Tatlılara gelince, çocuklardaki aynı önlemler alınmalıdır. Öte yandan, sert besinler öğütlenir; çünkü bunların çiğnenmesi bir kas gücü harcama gerektirir.

FIRÇALAMA
Her zaman ıslak bir fırçayla dişlerin bütün yüzleri ve dişler arasındaki aralıklar iyice fırçalanmalıdır. Dişler, kök boynu bölümünden serbest kenara doğru dikey olarak fırçalanır. İyi bir fırçalama 2-3 dakika sürmelidir. Her yemekten sonra, yani günde en aşağı 2 kez tekrarlanmalıdır. En önemlisi akşam fırçalamasıdır.

Dişlerin yüzleri üstünde diş taşları birikmesini önlemek için, ardarda, bir fırça, ipek ip ve diş çubuğu kullanılabilir. Öte yandan, hap ya da sıvı halinde hazırlanmış, diş taşını açığa çıkaran bir maddeden yararlanılabilir. Bunun için ağıza sözkonusu sıvıdan 2 damla konur ve dil dişler üstünden geçirilir. Daha sonra ağız çalkalanır ve bir ayna önünde dişler incelenir. Böylece diş taşının boyanmış olduğu görülür. Bu testin amacı, fırçalamanın etkililiği konusunda karar vermektir.

Diş fırçası

Günümüzde, biçimleri, boyları, sertlikleri, büyüklükleri, nitelikleri değişen her tür fırça bulunmaktadır. Fırçalamanın amacı, dişlerin dış, dil ve örtücü (yatay) yüzlerindeki ve dişeti oluğundaki taşları ortadan kaldırmaktır. Böylece, bir fırçalamayı elden geldiğince etkili kılan bazı ölçütler bulunabilir.

Her yere, özellikle azı dişlerinin dış yüzeylerine erişebilmesi için, fırçanın başı küçük olmalıdır.

Fırça naylon olmalıdır, çünkü uzun süre sağlam, sert kalması gerekir.

Hayvan kılından yapılan fırçaların çukurlaşma sakıncası vardır; bundan dolayı kısa sürede bakteri yuvası haline gelir.

Fırça, yumuşak olmalı ve dişeti oluğuna girebilmesi için kılları uzun olmalıdır. Kıllar bükülmeye başlayınca, fırça atılmalıdır (ortalama ömrü 2-3 aydır).

Diş macunu

Diş macunlarının yanısıra, toz ya da sıvı biçiminde temizleyiciler de vardır. Biçimi ne olursa olsun, içinde aşındırıcı madde bulunmamalıdır. O halde, ambalajı üstünde bileşimi yazılı olanlar yeğ tutulmalıdır. Öte yandan, bazı macunlar, dişler üstündeki yararlı etkisi bilinen flüor içerirler; özellikle çocuklarda bunların kullanılması yararlıdır.

İpek iplik

Diş aralarının kök sapma yakın bölümlerindeki diş plaklarını ortadan kaldırmakta yararlanılır. Bunun için, yaklaşık 50 sm uzunluğunda bir iplik alınır ve uçları 2 elin orta parmaklarına sarılır. Gerilen iplik, dişler arasına geçirilir. Parmaklar arasındaki aralık 2 sm’yi geçmemelidir. İplik yavaşça dişeti oluğuna sokulur ve her zaman diş çeperine güçlüce sürtülebilecek biçimde örtücü yüze doğru getirilir.

Diş çubuğu

Dişeti oluğundaki taşlan ya da dişler arasındaki mukoza uzantılarının büzüldüğü durumlarda dişlerarası aralıklardaki taşları ortadan kaldırmada kullanılır. Aynı zamanda, dişlerde köprüler ya da derin diş destek dokusu cepleri varsa kullanılması yararlıdır.

DENETİMLER

Dişlerde hiçbir belirti olmasa bile, yılda 2 kez, denetim için dişçiye gitmek alışkanlığı edinilmelidir. Çünkü, başlangıç halindeki bir çürüğü ortaya çıkarabilmenin tek yolu budur. Ağrı ortaya çıktığında, çok geç olmuştur. Bir çürük ne kadar erken ortaya çıkarılıp tedavi edilirse, o kadar az doku hastalanır ve dişleri yitirme olasılığı da o kadar azalır.

FLÜOR

XIX. yüzyıl sonunda ortaya çıkan çeşitli görüşler, 1942 yılında, diş çürükleriyle flüor arasındaki ilişki üstüne yapılan bir araştırmadan sonra, şu sonuca varmayı sağladı: İçme suyunda yaklaşık binde 1 oranında flüor bulunduğundan, diş çürüklerine raslanma sıklığında çok önemli bir düşüş gözlenmektedir.

Önerilen dozlarda, flüor zehirleyici değildir. Buna karşılık, bu maddenin fazlası (önerilen binde 1 oranın 1000 katı) aşağıdaki bozuklara neden olabilir:
— kemik dokusunda ve eklemlerde değişiklikler;

— ciddi süreğen flüor zehirlenmeleri (flüorozlar);

— diş bozunları (düzensiz sınırlı, sarı, mine lekeleri) .

Bununla birlikte, binde l’lik dozda flüor kesinlikle zararsızdır. Bu, suyu doğal olarak flüor bulunduran bölgelerdeki hastalık ve ölüm oranları karşılaştırılarak kanıtlanmıştır. Kalp hastalıkları, alerjiler, bellek bozuklukları, karaciğer, deri, kemikler, eklemler, v.b. üstünde hiçbir etkisi yoktur.

Üstelik, şu hastalıklarda yararlı olduğu kanıtlanmıştır:

— kemik dokusunun kireç yitimi;

— çok sayıda kemik iliği uru bulunması;

— Paget hastalığı.

FLÜORUN ETKİSİ

Flüor, dişi örten mine tabakasının eriyebilirliğini azaltmaktadır. Böylece:

— asitlere direncini artırır;

— bakteri öldürücü bir işlevi vardır-,

— diş minesi düzeyinde yoğunlukları yüksek olan kalsiyum fosfatların billurlaşmasını kolaylaştırır.

FLÜOR VERİLMESİ

Şu dönemlerde verilmesi çok yararlıdır: — dişin taç parçasının oluşması ve mirreralleşmesi döneminde (doğumdan 3-4 yıl sonra);

— dişlerin çıkımından önceki dönemde (sonraki 3-4 yıl);

— dişler çıktıktan sonraki dönemde; bu dönem de bazı düzeylerde (dişlerarası bölgede) yetersiz kalır.
Demek ki çocuklara flüor verilmesi yararlı olur.

Flüorun yerel uygulamayla diş minesi içine yayılmasının en iyi olduğu dönemin, diş minesinin tam olgunlaşmadığı dönemde, yani 30 yaştan önce olduğu unutulmamalıdır.

Flüor şu biçimlerde verilebilir:

— doğal flüorlu su;

— yapay flüorlanmış su (bu yöntemde suların flüorlanması zorunlu ölçümler gerektirir);

— flüorlanmış tuz (İsviçre’de);

— flüorlanmış un (Danimarka ve Hollanda’da);

— flüorlu ilaçlar (komprime ve tabletler, ağız gargaraları, diş macunu).

SONUÇ

Flüor verilmesi, ağız-diş bakımının düzeltilmesi ve besin rejiminin yeniden düzenlenmesiyle (daha âz şeker ve tatlı alınmasına dayanır) birlikte yürütülürse, daha iyi sonuç verir.

Kişisel düzlemde, flüorlu bir diş macunu, bütün önlemlerin başında gelir.

Gebelik Döneminde Kanser Teşhisi

Göğüs kanserini teşhis etmek bazen kolay olmaz. Çün­kü hamilelik süresince kadının göğsünde meydana gelen değişiklikler, kanser belirtilerini gizleyebilir. Ayrıca bu sıra­da, mamogram gibi bazı standart teşhis araçları bebeğe za­rar verebileceği için kullanılmaz.
Kadının, başka zamanlarda olduğu gibi, hamilelik süre­since de göğsünün normal olduğunu bilmesi önemlidir. Nadir de olsa, hamilelikte göğüs kanseri görülebilir. Dola­yısıyla kuşku uyandıran her kitle, başka zamanlarda oldu­ğu gibi, hamilelik sırasında da araştırılmalıdır. Bebeğe za­rar vermekten kaçınmak için, gerekirse genel anestezi ye­rine lokal anesteziyle biyopsi yapılması en iyi yöntemdir.


Göğüs kanseri teşhis edildiğinde, hamile olan bir kadın için verilmesi gereken bazı zor kararlar vardır. Acilen şid­detli bir tedaviye alınması gereken kadınlann bebekleri bundan zarar görebilir. Tabii, bu kararda bebeğin kaç haf­talık olduğu kadar, kadının olaya bakışı da belirleyici ola­caktır. Kadın, bebeği koruyup tedaviyi hamileliğine uygun hale getirmeyi seçebilir. Bu durumda daha etkili bazı teda­viler, bebeğin doğumundan sonraya ertelenmiş olur.

Hastanın kanseri erken aşamada (I veya II. Aşama), hamileliği ise ilk 3 ayında ise, doktor büyük olasılıkla, lo­kal anesteziyle biyopsi yapılmasını önerecektir. Genel anestezi, bebeğe zarar verebileceği için önerilmez. Eğer mastektomi ve kemoterapi gerekirse, hamileliğin 3-6 aylık döneminde ya da son üç ayında uygulanabilir. Ancak be­beğe hamileliğin her aşamasında zararlı olan radyasyon tedavisi, doğuma kadar verilmez.

İleri aşamada kanseri olan kadınların vermesi gereken çok daha zor bir karar vardır. Böyle bir hasta, hamileliği­nin ilk üç ayı geçinceye kadar tedaviyi ertelemeyi, daha sonra bebeğe zarar verecek kadar şiddetli olmayan ama kanserin tedavisinde de pek etkili olmayan bir kemoterapiyi seçebilir. Tedaviyi bebek doğuncaya kadar tümüyle erteleyebilirse de, bu karar, hastanın hayatını da tehlikeye atabilir. Hasta hangi karan verirse versin, bu koşullarda çok büyük bir manevi desteğe ihtiyaç duyacaktır. Son ka­rar, hastaya aittir.

Tedavi bittikten sonra emzirme hakkında
Hamilelik süresince veya hemen ertesinde kendisine göğüs kanseri teşhisi konan bir kadın, kemoterapi almaya başlayınca bebeğini biberonla beslemek zorundadır çünkü aldığı ilaçlar süte geçip bebeğe zarar verebilir.

Ancak kadının kanser tedavisinden sonra bebeğini emzirip emziremeyeceği, tümörün boyutuna ve seçilen teda­viye bağlı olarak değişir. Küçük boyutlarda ve erken aşa­madaki tümörlerin, kadına emzirme için ihtiyaç duyduğu yapıları bırakması ihtimali, büyük ve ileri aşamadaki tü­mörlere göre daha fazladır. Radyoterapi, hasta göğüsteki lobüllere ve süt kanallarına kalıcı bir zarar verebilir. Yine de tedaviden etkilenmeyen göğüs sağlıklı emzirme için kullanılabilir.
Göğüs kanseri tedavisinden sonra hastalığın nüksetme tehlikeleri
Göğüs kanseri olduktan sonra hamile kalmak, kanserin yayılmasına yol açmaz. Ancak hamileliğin, kanserden ge­riye kalan mikroskobik hücreleri daha hızlı büyütüp bü­yütmeyeceği bilinmemektedir. Eğer kanser çok şiddetli idiyse, pek çok lenf düğümüne geçmiş olabilir veya bazı faktörler mikro metastaz riskinin artmasına neden olabilir. Bu riskler, kanserden sonra bebek yapıp yapmama kararı­nın içindedir.

Doğurganlık ve tedavi
Kemoterapi, erken menopoza dolayısıyla kadının do­ğurganlığını kaybetmesine yol açabilir. Hasta tedaviye başladığında menopoz dönemine ne kadar yakınsa, aldığı kimyasalların âdet döngüsünü durdurma riski o kadar faz­ladır. Ortalama menopoza girme yaşının 51 olduğunu ka­bul edersek, kullanılan ilaçlara bağlı olarak, 45 yaşındaki bir kadın için kemoterapinin hızlandırdığı menopoz riski % 80-90, 35 yaşındaki bir kadın için ise % 15-20′dir.

Kemoterapinin sonucunda hangi kadınların menopoza gireceğini öngörmek kolay değildir, ancak tedaviye başla­madan önce bu ihtimal düşünülmelidir. Karar verme aşa­masında, kemoterapinin kanserin nüksetmesini önlemede ne kadar etkili olduğunu bilmek önemlidir. Doktorun, ke­moterapinin kanserin nüksetme riskini yarıya indireceğini söylemesi oldukça inandırıcıdır. Ancak hastalığın nükset­me riski sadece % 4-5 ise, bu durum, kemoterapinin riski % 2-2,5′a indireceği anlamına gelir. Risk oranındaki fark­lılık, kemoterapinin bazı kadınlar için neye mal olacağını belirlemez.Kay, kendisine I/II. Aşama göğüs kanseri teşhisi konul­duğunda 31 yaşındaymış ve teşhisin ardından gelen mastektomi, kemoterapi ve radyoterapi süreçleriyle oldukça iyi başa çıkmış. Ancak tedavisi yüzünden bir daha hamile ka­lamayacağı düşüncesi onu çok rahatsız etmiş:

Hastalığım süresince bir defa çok fazla üzüldüğü­mü hatırlıyorum, Göğüs rekonstrüksiyonu için plas­tik cerrahla görüşmeye gitmiştim. Cerrah bana bundan sonra çocuk doğuramayacağımı söyledi. Bir süredir bu konuyu araştırıyorum; göğüs ameliya­tımı gerçekleştiren doktor, çocuğumun olabilece­ğini söyledi. Bana kalırsa doktorlar kendilerini koşul­landırıyorlar. Kemoterapinin hastayı mutlaka kısır­laştıracağını düşünmek doğru değil

Doğurganlık İlaçları

Tüp bebek yöntemi (IVF) veya yumurtlamayı destekle­mek için kullanılan doğurganlık ilaçlarının güvenilirlik de­recesi ve göğüs kanseriyle “ilişkili olup olmadığı bilinme­mektedir. Ancak 1940′lardan 1960′lara kadar doğurganlığı arttırmak, düşüğü önlemek ya da süt salgılanmasını durdurmak için hastalara verilen DES (diethylstilbestrol) gibi hormonlar ile menopoza karşı hormon takviye tedavi­sinde (HRT) kullanılan hormonların göğüs kanseri riskini arttırdığı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, doğurganlık ilaçları­nın da aynı etkiyi yaratması olasıdır.
Bir pratisyen doktorla evli olan ve kendisi de anestezi eğitimi alan Polly, üçüncü evrede kanser olduğunu öğrendiğinde 30 yaşındaymış. Kocası da, o da çocuk sahi­bi olmak istiyorlarmış. Ancak yumurtalıkları uyarmak için kullanılan hormonlar, tümörü de uyanp büyümesine yol açabileceği için, tedaviden önce yumurta depolamanın riskli bir iş olduğunu fark etmişler. Polly anlatıyor:

**Beni geçici olarak menopoza sokan bir ilaç olan Zoladex’i almaya başladım. Çünkü henüz hiç ço­cuğumuz yoktu, ayrıca kemoterapi yumurtalıkları­ma zarar verebilirdi. Bir doğum uzmanıyla görüş­tüm. Doktor, bana yapabilecekleri pek bir şey ol­madığını, Çünkü tümör reseptörlerimin fazlasıyla östrojen pozitif olduğunu, dolayısıyla bana kemo-terapiden önce, yumurtalarımı toplamak için uya­rıcı hormon vermek istemediklerini söyledi.

Sonra bir deneme yapabileceğimi söylediler. Eğer kemoterapiye başlarken yumurtalıklarımın iş­leyişini durdurursam, tedavi yumurtalıklarımı pek de etkilemeyebilirmiş. Bir süreliğine her şeyi durdu­up kapatmak bana mantıklı geldi. Şimdi ayrıca tamoksifen alıyorum.**

Embriyoların korunması
Erken menopoz riski taşıyan bazı kadınlar, tedavi baş­lamadan yumurtalarını muhafaza etmeyi düşünmektedir, böylece daha sonra çocuk sahibi olabilirler. Ancak yumur­taların büyümesini sağlamak için, kadına yüksek dozda hormon verme gerekliliği doğmaktadır. Göğüs kanseri te­davisi gören kadınlar için bu riskli bir uygulamadır. İkinci bir sorun da, yumurta toplamanın zaman alması ve genel­likle tedaviyi ertelemesidir.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Besinlerin Faydaları

Besinle güzelleşin

Doğru beslenmeyle gerçekten güzelleşebilir misiniz? Tabii ki evet. Ancak bu olay bugünden yarına gerçekleşmez. Meyve ve sebze, et ve balık, hububat ve süt ürünlerinden oluşan, doğal ve doğru bir karışımla vücudunuz daha dirençli olur. Eğer böyle beslenirseniz birkaç hafta sonra kendinizi daha iyi hissetmekle kalmayacak görmeniz de daha iyi olacak. Kısacası güzellik içten geliyor. Beslenme uzmanları hangi besinlerin en iyi güzellik faktörü olduğunu şöyle sıralıyorlar:


DÜZGÜN BİR CİLT

Her gün bir miktar ayçiçeği çekirdeği veya kabak çekirdeği yiyin. Bu çekirdekler esas halinde element olan çinko içerirler. Vücutta çinko eksikliği ise derinin daha çabuk buruşmasına yol açar. Ayrıca sabah ve akşam kivi yiyin. Bu meyvenin içerdiği C vitamini dolaşımı harekete geçirir ve bunun sonucu olarak deri daha iyi beslenir. Yumuşak bir cilt için A vitamini de önemlidir. Bu vitamin balıkyağında fazla miktarda vardır. Üç ayda bir, iki haftalık bir kür yapın.

PARLAK GÜR SAÇ

Haftada dört yumurta yiyin. Yumurtada saça parlaklık kazandıran bol miktarda kükürt vardır. Bol protein içeren besinler (et, balık, kümes hayvanları, peynir) salatayla birlikte yendiğinde saç gür olur. Çünkü saçın yüzde 97'si protein maddesi olan keratinden oluşuyor.

PARLAK GÖZLER

Haftada üç kere az bir miktar bitkisel yağla pişirdiğiniz havuç yiyin. Havuçtaki A ve E vitaminleri görmeyi kuvvetlendirir, gözlere parlaklık kazandırırlar. Kepek, çavdar ekmekleri içerdikleri selen elementinden dolayı gözleri hastalık mikroplarından korur.

KUVVETLİ TIRNAKLAR

Her gün yoğurt yiyin. Yoğurtta tırnakların oluşumu için önemli olan protein vardır. Toz jelatin de bu etkiyi fazlalaştırır. Kırılan tırnaklara karşı ceviz ve yer fıstığı yiyin. Her ikisi de tırnakları sertleştiren biotin içerir.

SAĞLIKLI DİŞLER

Günde iki kere 150 gram yağsız peynir yiyin. Peynirdeki kalsiyum dişetini kuvvetlendirir, dişleri sağlamlaştırır. Ayrıca balık ve kümes hayvanları da dişlerin sağlam olması açısından önemlidir. Bunlarda dişleri sertleştiren fosfor vardır.

GERGİN GÖĞÜSLER

Günde iki kere öğünler arasında bir bardak ananas suyu için. Ananasın içerdiği bol miktardaki bromelain enzimi dokuları gerginleştirir. Sabahları kahvaltıdan önce bir çorba kaşığı bitkisel yağ, hücreleri zararlı maddelerden ve serbest radikallerden korur, sizi gençleştirir.

Evlenmeden Önce Hangi Testler Yapılmalı

Niçin evleniriz; Temelde hepimiz başka insanlarla iletişim kurmayı arzu ederiz. Olgunlaştıkça da bu his bizi yakından ve derinden sevecek bir kişiyi özleyip, aramaya iter. Almakta vermekte sevginin olmazsa olmaz bölümleridir. Biri olmadan öteki pek uzun ömürlü olmaz. Evlenmenin temel nedenlerinden bir tanesi beraberlik,birine sahip olmak ve birine ait olmak duygusu, bundan doğan yakınlık, can yoldaşlığı, istenmek, anlaşılmak, çocuk sahibi olmak, kendi düzenini kurmaktır. Bunlar vazgeçilmez duygusal öğelerdir. Yine bunlar cinselliği yalnızca fiziksel yönden değil, ruhsal yönden de tamamlar.Özellikle kadınlar yıllar yılı evlenmeyi ve cinsel ilişkide bulunmayı dört gözle beklerler. Daha çocukluklarından beri her türlü yaşam sorununun evlenince çözümleneceğine inanırlar, ama beraberlik güzel duyguların yanı sıra birçok sorumluluğu ve sıkıntıyı da beraberinde getirir. Evlilik kişilerin bundan sonraki yaşamlarında beraberce kullanacakları sınırlı bir kredidir. Bunu ilk günden tüketebilir ve ya mantık, saygı ve sevgi doğrultusunda bir ömür boyu mutlu olarak kullanabilirsiniz. Cinsellikte bu beraberliğin vazgeçilmez bir parçası ve tamamlayıcısıdır.

Beraberlikte ilk cinsel ilişkinin kusursuz geçmesi gerektiğine inanmışızdır. Oysa bu inancın tam tersine ilk gece gerginlik ve korku içinde geçer. Yeni beraber olan çiftlerin ilk gecelerini birtakım olumsuz duygular içinde olduklarını ve korkularını gizlemek istemeleri de gerginlik ve baskıları daha da arttırır.

Yetersiz cinsel eğitim, daha önceden bilinmeyen ama evlilik süresinde ortaya çıkan çeşitli sağlık sorunları zaten var olan ekonomik sorunlara, toplumsal baskılara ve olumsuzluklara eklenirse cinselliği yok etmeye başlar. Bu yüzden evlilik öncesi bazı hazırlıkları yapmak kişilerin bu olabilecek negatifliklerden uzaklaştırır.

Bunlar nelerdir ;
bullet

En önemlisi her iki tarafın evlilik öncesi muayeneye gitmeleridir Erkeğin ve kadının cinsel bir anormalliği yani sağlıklı bir cinsel yaşantıyı engelliyecek problemleri var mı, varsa ve mümkünse bunun düzeltilmesi.
bullet

Herhangi bir bulaşıcı hastalık var mı ( sarılık, cinsel yolla geçen bir hastalık, aids ve bu gibi ) varsa gerekli önlemleri alınıp, tedavi edilmesi .
bullet

İleride sorun olabilecek herhangi bir sağlık problemi var mı. ( Gizli şeker, kalp hastalığı, hormonal bozukluk gibi )
bullet

Bebek sahibi olmayı engelliyecek bir sebep var mı ? Erkeklerde evlenmeden önce sperm sayımı yaptırılması, kadında yumurtalıkların ve hormonal düzenin kontrol edilmesi.
bullet

Gebelik esnasında sorun yaratabilecek kan uyuşmazlığı, kadında toksoplasma( çiğ etten geçip kırsal alanlarda yaygın bir enfeksiyondur ) gibi gebeliğin ileri ki aylarında bebeğin ölümüne sebep verebilecek bir enfeksiyonun var olup olmadığının araştırılması gerekir.

Kan uyuşmazlığı kan grubu ile değil kanınızda ki Rh faktörü ile ilgilidir. Yalnızca kadının Rh negatif, erkeğin ise Rh pozitif olduğu durumlarda oluşabilir.


Kadın Rh pozitif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
Kadın Rh negatif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
Kadın Rh pozitif , erkek Rh pozitif uyuşmazlık yok


Kan uyuşmazlığının varlığının bilinmesi gebelik öncesinde veya gebeliğin başlangıcında gerekli tedbirlerin alınarak ortaya çıkabilecek rahatsız edici durumları engeller.
bullet

Çiftlerin ailelerinde ve ya kendilerinde kalıtsal ( doğumla geçen ) bir hastalık ve ya anormallik var mı varsa bunların derecelerinin araştırılması , değerlendirilmesi eğer riziko payı varsa oluşacak gebeliklerin titizlikle takip edilmesi gerekir.

Özellikle akraba evliliklerinde genetik danışmanın alınması ( bunu hekiminizin tavsiye ettiği bir yerde ve ya hastanelerin genetik bölümlerinde yaptırabilirsiniz )

Akraba evliliklerinde sakat çocuk olmasının nedeni basit olarak şöyle izah edilebilir ;

Her insanın yapısında var olan ama bulunduğu şekli ile kişide ciddi rahatsızlıklar yaratmayan birtakım anormallikler vardır ( teknik olarak herkesin genetik şifresinde ki bazı yerlerde zararsız bozukluklar vardır ) aynı sülaleden gelen kişilerde bu bozuklukların aynı yerlerde olma olasılığı fazladır. Doğacak bebeğin yapısını oluşturacak formülün yarısını anneden yarısını da babadan alacağı için aynı kökenden gelen kişilerin her ikisinin de vereceği formülde aynı yerde bozukluk olma olasılığı yüksektir. Ve böyle bir bozukluk olursa verilen şifrede aynı yerde bozukluk olacağı için ciddi sakatlıklar görülecektir.

Teknik olarak her iki taraftan gelecek genetik şifre bozukluklarının aynı yerde ise çocukta o basamaktaki gen tamamen bozuk olacaktır.

bullet

Evlilik öncesi cinsel eğitim ve danışma almak oluşabilecek korku ve yanlışlıkları ve bunların getirebileceği cinsel isteksizlikleri ve problemleri ortadan kaldıracaktır.
Unutmayınız ki yaşanan her şey iz bırakır.
bullet

Evli çiftlere bir önerimizde birbirlerini iyice tanıyana kadar çocuk sahibi olmamaları. Bunun içinde bir hekime danışarak en uygun doğum kontrol yöntemini cinsel hayatlarına başlamadan önce uygulamalarıdır. Gebe kalma korkusu altında kadın rahat bir cinsellik yaşayamaz.

Sonuç olarak yukarıda saydığımız olumsuzlukların var olması birbirini seven iki insanın bir araya gelmesi için engel teşkil etmeyebilir. Bunların önceden bilinmesi eğer mümkünse gerekli tedavilerin yapılması ve tedbirlerin alınması faydalıdır.

Bilinmeden evlilik sırasında ortaya çıkması ve ya getirebileceği tamiri mümkün olmayan
sonuçlar büyük hayal kırıklıkları, olumsuzluklara hatta ilişkinin bitmesine neden olur.
Bu gibi rahatsız edici olaylarla karşılaşmamak için önerilerimize uymanızı ve hekim kontrolünde sağlıklı bir cinselliğe adım atmanızı öneririz.

Gebelik Öncesi Muayeneler

Gebelik öncesi tetkik ve muayeneler

İnsanın hayatında verdiği en önemli kararlardan birisi de çocuk sahibi olmak istemesidir. Hayatının herhangi bir döneminde çocuk sahibi olmayı istemeyen kadın yok gibidir. Ancak bu güç karar verildiğinde gebe kalmadan önce hem ruhsal hem de fiziksel olarak hazır olmak gerekir.

İlk doktor ziyaretini hamile kaldıktan sonra yapmak her zaman yeterli olmayabilir. Sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek, sağlıklı ve rahat bir doğum yapmak ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmak için hamile kalmaya karar verdiğinizde doktorunuzla görüşmeniz önemlidir.Doktorunuz hem sizin hem de dünyaya getirmeyi planladığınız bebeğinizin zarar görmesini engellemek için bazı muayene ve tetkikler yapacak size sağlıklı bir hamilelik dönemi için önerilerde bulunacaktır.Gebelik öncesi muayene
Anne olmaya karar verildiğinde ilk yapılması gereken gebeliği takip etmesi istenilen hekim ile temasa geçmek, randevu almak ve muayeneye gitmektir. Gebelik öncesi muayenenin birtakım amaçları vardır. Sağlık durumu ile ilgili amaçların dışında sizin hamileliğinizi takip etmesini ve doğumunuzda eşlik etmesini arzu ettiğiniz hekiminizi tanımanız ve pozitif diyalog kurmanız açısından da bu ilk ziyaret son derece önemlidir. Doktorunuzla kuracağınız diyalog hamilelik takiplerinin önemli bir detayıdır.

Doktorunuz "ben bebek sahibi olmak istiyorum" diye başvurduğunuzda sizin genel sağlık durumunuz ile ilgili ana hatları çıkartmaya çalışacak ve olası problemleri saptayarak bunları tedavi edecektir.

Muayenenin ilk aşaması görüşmedir. Bu görüşmede doktorunuz ilk önce sizi tanımaya çalışacaktır. Yaşınız, mesleğiniz, kaçıncı evliliğiniz olduğu gibi sizin için önemsiz görünebilecek bazı bilgiler doktorunuza önemli ipuçları verebilir. Bunlardan mesleğiniz özellikle önemlidir. Meslek ile ilgili faktörler genel sağlık durumu dışında hamilelikte de zararlı olabilmektedir.

Doktorunuz daha sonra kalp hastalığı, diyabet, karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı gibi kronik sistemik hastalığınız olup olmadığını sorgular. Bu hastalıkların varlığı hamileliğin size zarar vermesine neden olabileceği gibi bebeğinizin sağlıklı gelişimine engel olabilmesi açısından da önemlidir. Sistemik hastalıklar gözden geçirildikten sonra sıra daha spesifik olan jinekolojik hastalıklara gelir. Myom, yumurtalık kisti, endometriozis gibi hamileliğe engel olabilecek durumların varlığına yönelik ipuçları aranır ya da daha önceden bu tür durumların varlığı tespit edilmiş ise uygulanan tedaviler ve sonuçları ile ilgili bilgi edinilir. Bazı jinekolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar hamile kalmada güçlüğe ya da hamile kalındığında düşüklere neden olabildiğinden jinekolojik öykü son derece önemlidir.

Obstetrik öykü olarak adlandırılan ve daha önceden yaşamış olduğunuz hamilelikler ile bunların sonuçları ile ilgili bilgiler de önemli ipuçları verebilir. Eğer daha önce doğum yaptıysanız bebeklerin doğum haftaları, doğum kiloları, doğum şekli, eylem ve doğum sırasında yaşanan özellikler değerlendirilir. Eğer daha önceden tekrarlayan düşükler, sakat ya da ölü doğumlar varsa doktorunuz yeniden hamile kalmanıza izin vermeden önce bunların nedenlerini araştırmak ve gerekiyorsa tedavi etmek isteyecektir.

Bu ilk görüşmede hem anne hem de baba adayının aile geçmişleri sorgulanır, soylarında genetik geçiş gösteren herhangi bir anomali ya da hastalığın olup olmadığı araştırılır. Bu tür bir problem varlığında doktorunuz gebelik öncesi genetik danışmanlık isteyebilir.

Görüşmenin bir başka amacı da anne-baba adayının yaşam ve beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkarılmasıdır. Bu alışkanlıklar hamileliğe ve bebeğe zarar verebileceği için mutlaka sorgulanmalıdır.

Düzenli ya da düzensiz kullanılan ilaçlar hekim ile tartışılmalı, bunların gebeliğe ve bebeğe olan etkileri sorgulanmalıdır. Öte yandan alerji varlığı ve hangi maddelere karşı allerjik olunduğu da önemlidir.

Muayene

Öykü alındıktan ve kişinin genel sağlık durumu ile ilgili detaylı bilgi edinildikten sonra sıra muayeneye gelir. Bu jinekolojik muayenede standart muayeneden farklı bir işlem yapılmaz.

Muayenede vajinal ve pelvik enfeksiyonlar araştırılır. Transvajinal ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıkların durumu değerlendirilir. Myom, kist, endometrioma varlığı araştırılır.

Eğer daha önceden yapılmadıysa ya da yapılmış olsa bile üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçmiş ise mutlaka smear testi yapılmalıdır.

Muayenenin son aşaması boy,kilo ve tansiyon tespitinin yapılmasıdır.

Laboratuar incelemeleri

Öykü ve muayeneden sonra sıra bunlarla saptanamayan faktörlerin incelenmesi gerekir. Bu inceleme laboratuar yardımıyla yapılır. Bilinenin herhangi bir hastalığı olmayan kişilerde rutin testler istenir. Rutin testler şunlardır:

bullet Tam kan sayımı


Tam idrar tetkiki
bullet Anne ve babanın kan grupları
bullet

Toksoplazma ile ilgili testler
bullet

Rubella (kızamıkçık) ile ilgili testler
bullet

Hepatit B ile ilgili testler
bullet Açlık kan şekeri (AKŞ) bakılması son zamanlarda önerilmemektedir çünkü AKŞ sadece var olan aşikar diyabeti gösterir. Bunun yerine 50 gram glukoz ile yapılan tarama testi daha önemli bilgiler verebilir.

Bunlar dışında belirli bir yakınma ya da bulgu varsa buna yönelik incelemeler yapılır. Örneğin adet düzensizliği varlığında tiroit ve prolaktin hormonları da dahil olmamak üzere detaylı hormon incelemesi gerekli olabilir. Jinekolojik hastalık dışında bir patoloji saptandığında doktorunuz ilgili branştan konsültasyon isteyecektir.

Öneriler

Tüm incelemeler yapıldıktan ve hamile kalmaya engel bir durum olmadığı gösterildikten ya da var olan patolojiler tedavi edildikten sonra sıra önerilere gelir.

Yapılan tetkiklerde rubella'ya karşı bağışık olmadığınız saptanırsa aşı olmanız gerekir. Ancak bu aşı canlı virüslerden yapıldığı için aşı sonrası 3 ay süreyle hamile kalmamanız ve bu sürenin sonunda bağışıklık gelişip gelişmediğini kontrol ettirmeniz gereklidir.

Eğer diyabet (şeker hastalığı) saptanmış ise kan şeker düzeyinizin mutlaka normal düzeyde tutulması gerekir Yapılan araştırmalar kan şekeri yüksekliğinin hamilelik üzerinde olan olumsuz etkilerinin döllenme olmadan çok daha önce başladığını ortaya koymuştur.

Gebelik ve anne olma heyecanı sağlıklı bir yaşam için mükemmel bir motivasyon aracıdır. Bu kararı veren pek çok kadın alışkanlıklarını kendi isteği ile değiştirmekte, pek çoğunun eşi de ona destek olmak maksadıyla ona uymaktadır. Sonuç daha sağlıklı bireyler ve aile olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sigara: Sigarayı bırakmak için anne olmayı istemekten daha iyi bir sebep olamaz. Sigara kadında yumurta, erkekte sperm sayı ve kalitesini azalttığından gebe kalmada güçlüğe neden olabilir. Sigara içen gebelerin bebekleri düşük doğum ağırlıklı olabilmekte, bu kadınlarda düşük ya da erken doğum daha sık görülmektedir. Yeni yayınlanan bir çalışmada gebelikleri boyunca sigara kullanan kadınlardan doğan erkek çocukların ileriki yaşamlarında suç ve şiddete olan eğilimlerinin artmış olarak bulunması ilginçtir.

Alkol: Benzer şekilde alkol de gebe kalma şansını bir miktar azaltır. Anne karnında alkole maruz kalan bebeklerde uzun dönemde zeka gerilikleri, öğrenme bozuklukları, davranış bozuklukları görülebilir. Yine yapılan bir çalışmada haftada 1-5 kez alkol kullanan kadınların hiç kullanmayanlara göre daha zor gebe kaldıkları saptanmıştır. Alkol erkekte de sperm sayısı ve kalitesini azaltır.

Stres: İsrail'de yapılan bir araştırmada infertilite tedavisi gören kadınlarda stres gidermek maksadı ile meditasyon yapanlarda gebeliklerin daha kolay elde edildiği sonucuna varılmıştır. En sağlıklı ve kolay stres giderici egzersizdir.

Beslenme: Gebelikte olduğu gibi gebe kalmaya karar verildiğinde de beslenme son derece önemlidir. Suni tatlandırıcılar, kafein gibi pek çok maddenin kullanımı azaltılmalıdır. Kilo fazlalığı varsa bunları vermek için en iyi dönem gebelik öncesidir. Çünkü gebelikte diyet önerilmez. Yaygın kanının aksine beslenme bozukluğu olmayan kişilerde hamile kalmadan önce vitamin takviyesi gerekmez. Bu durumun istisnası folik asittir.

Hamile kalmadan önce B grubu vitaminlerden biri olan folik asit takviyesi faydalı olmaktadır. Günde alınan 400-800 mikrogram folik asit bebekteki merkezi sinir sistemi anomalilerini %50'ye yakın oranda azaltır. Buna karşın folik asidin düşük olasılığını da arttırdığına dair az sayıda araştırma da mevcuttur. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi üreme çağındaki her kadının her gün folik asit almasını önermektedir.

Önemli noktalar

Gebe kalınıp kalınamayacağı önceden bilinemez.Hiçbir hekim ya da kişi, hiçbir kimseye çocuğun olur ya da olmaz diye garanti veremez. Tabii ki bunun istisnaları vardır. Rahmi ya da testisleri olmayan bireylerden oluşan çiftlerde doğal olarak gebelik olmaz. Ancak anatomik olarak hiçbir problem olmasa bile %15 vakada açıklanamayan kısırlık olduğu unutulmamalıdır.

Gebe kalmaya karar verildiğinde doğal olarak ilk yapılacak şey korunmayı bırakmaktır. Uygulanan yönteme bağlı olarak üreme yeteneğinin geri dönmesi 0-3 ay kadar sürebilir.

Gebe kalmak için en uygun dönem 28 günde bir adet gören kadında kanamanın başlangıcından itibaren 12-15. günlerdir.

Gebe kalma şansını arttırmak için düzenli bir cinsel yaşam ve haftada en az 3 ilişki faydalı olur. Bu şekildeki çiftlerin %75'i 6 ay içinde gebelik elde eder.

Çiftlerin %15 inde 1 yılın sonunda gebelik olmaz. Bu çiftlerin infertilite araştırılması açısından hekime müracaatı gerekir.

Gebeliğe Hazırlık

Bir çiftin yaşamında alabileceği en önemli kararlardan biri belkide en önemlisi bebek sahibi olmaya karar vermektir. Daha önceki jenerasyonlarla mukayese edildiğinde günümüzde, çocuk sahibi olup olmamaya karar vermek daha çok kontrolümüzdedir. 1990 lı yıllarda kadınların çoğunluğu ileri yaşlarda bebek sahibi olmayı tercih ediyorlar. Bir kadının en verimli dönemi 20 li yaşlarının ilk yılları dır. 35 yaşından sonra ise doğurganlık özelliği giderek azalmaya başlar.

Öyle yada böyle, 20 li,30 lu hatta 40 lı yaşlardasınız bebek sahibi olmaya karar verdiğinizde şansınızı artıracak pek çok şey artık size bağlı. Bütün mesele karar vermede çünkü her şeyi dikkate alarak karar verdiğinizde zamanlamayı doğru yaptınız demektir. Hamile kalma şansınız, hem sizin hem eşinizin genel sağlık durumu ve yaşam biçiminize bağlıdır. Vücudunuzu hazırlamanız ve şansınızı artırmanız için ise almanız gereken bazı önlemler vardır.

Sigarayı bırakın ve alkollü içki kullanmayı azaltın
Çok sigara içmek hamilelik şansınızı üçte bire indirir; hamilelikte düşük ve kanama riskini artırır. Alkol de doğurganlığınızın düşmesine neden olur; bu yüzden, hamile kalmak istiyorsanız, kendinizi günde bir kadeh şarapla sınırlamalısınız.

Dengeli beslenin
Genel sağlığınız için dengeli beslenme büyük önem taşır. Beslenme rejiminizde mutlaka bol taze meyve ve sebzeye, esmer ekmeğe, makarna, pirinç, baklagiller, yağsız süt ve süt ürünleri, balık ve beyaz etlere yer vermelisiniz. Yağ ve şeker tüketiminizi azaltmalısınız.

Gerilim ve endişeden kurtulun
Gerilimden kurtulmak doğurganlığınızı artıracak; yaşama zevkinizi ve cinsel arzunuzu geliştirecektir. Psikolojik baskılar, kadının da erkeğin de cinsel verimliliğini düşürür. Kadınlarda ovülasyonu engellerken erkeklerde sperm üretimini azaltır, erken boşalma ve iktidarsızlığa yol açar.

Takviye ilaç alın
Doktorlar hamileliğin 12. haftasına kadar günde 0.4 mg folik asit almanın bebeğin omurga ve omurilik sorunlarıyla doğma riskini % 70 oranında düşüreceğini söylüyorlar. Eczanelerden satın alınabileceği gibi, folik asit bolca yeşil, lifli sebzelerde ve tahıl ürünlerinde bulunur.

Doğum kontrolüne son verin
Şayet doğum kontrolü olarak hap kullanıyor idiyseniz, kullanmayı bıraktıktan sonra tam bir adet döneminin geçmesini yani hormon yapınızın eski haline dönmesini beklemek özellikle doğumun gerçekleşeceği tarihi belirlemek açısından son derece önemlidir.

Gebelik öncesi tetkik ve muayeneler
Evlenmeden önce neler yapılmalı
Gebelik isteyenler için cinsellik
Cinsiyet tahmini
İstenmeyen gebelik

Zirve100 Toplist
sağlık sağlık Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Toplist
 
Copyright © 2009